DÜŞMAN ERZURUM’LU ANALARI GEÇEMEDİ.

NENE HATUN

Onlar gönüllüydüler savaşmaya,

Onlar çoktan karar vermişlerdi ölmeye...


Bir genç bayan düşünün, yirmili yaşlarda…

Minik bir bebeği var birde küçük bir oğlu.

Ortalık kıyamet hali.

Düşman şehirlerine girdi girecek.

Yakınlarına kadar gelmiş. Askeri Aziziye tabyalarında sıkıştırmaya başlamış Ruslar!

Bu genç kızın babası da kardeşi de düşmanla çarpışmada!

Düşman yaklaştı, yaklaşıyor.

Dururmu?

Durmamış, duramamış.

Satarı kaptığı gibi, bebeğini küçük oğlunu evde uykuda bırakmış, Aziziye Tabyalarına can havli ile koşmuş.

Öleceksek ölececeğiz ama moskofu şehrimize sokmayacağız.

Diğerleri dururmu?

Nene hatun önde, öbürleri arkada!

Ne geçmişse ellerine, baltaydı, keserdi, satırdı.

Erzurum’lu o gece şahlanmış adeta.

Yaşlısı genci, kızı, kadını bıçağını, satırını, taşını alan koşuyormuş Nene Hatunun arkasından!

Aziziye Tabyaları öyle hemen şehrin içinde değil, uzakta! Hatta bayağı birde yüksekde, Top Dağında…

Olsun, onlar tek yürek, tek nefes, tek namus olmuşlar. Koşuyorlar.

Ölüme koşuyorlar aslında.

Dönmek değilki niyetleri, niyetleri ölmek!

Düşman şehre girmeyecek,

Düşman onların vatan toprağına ayak basmayacak!

Nene Hatun, Aziziye Tabyalarına erişmiş erişmesine de, babasını yaralı, kardeşini de şehit olarak bulmuş.

Acı büyük, acı tarifsiz, acı imkânsız!

Bu cesur kadının ardındakilerinde ciğerleri yanık, içleri alev alev! Nene hatunun içindeki ateş daha bir büyümüş, daha bir alevlenmiş. Kini daha bir artmış.

Satırı salladığı gibi düşmanın üzerine!

Düşman yani Rus, düşman yani Moskof!

Şaşırmış elbette!

Nene Hatun ve onun gibi yürekleri kor ateşte yanan Erzurum’lular ne zamanki:

“Ey Erzurumlular! Ey ahâlî! Moskof kâfirleri Aziziye’yi bastı. Allah’ını seven, eli silâh tutan herkes, askerimizin yardımına koşsun! Vatanını seven yetişsin!”

Duymuşlar!

O zaman da zaten artık onları evlerinde kimse tutamamış. Hele de Nene Hatunu. Erzurum soğuk, Erzurum gece.

Nene Hatun bir anne! Evlatları evde o Aziziye’de.

Ölse ne olurki, o ölmeye gelmedi mi? Çocuklarını moskofun elinden bırakmamaya yemin etmedi mi?

“Allah – Allah”

Seslerinden ürktü düşman,

Erzurum’ludan korktu düşman!

Bu neydi, nasıl bir şeydi. Nasıl bunlar tek olmuşlar, dev olmuşlar, bir olmuşlardı!

Bunlar çağlayan gibi, bunlar şelale gibi üstlerine geliyorlardı.

Kaçtılar.

Aziziye Tabyalarını bırakıp gittiler.

Canlarının derdine düştüler.

O gece Erzurum’lu kadınlar, erkekler, yaşlılar hatta çocuklar soğuğa aldırmadılar, korkuya yenilmediler. Tek kaygıları vardı, Vatan toprakları ve gerisi önemli değildi.

Onlar gönüllüydüler savaşmaya,

Onlar çoktan karar vermişlerdi ölmeye…

O gece destan yazmaya yazdırmaya…

Öylede olmuştu. Türk tarihine altın harflerle yazılan bu savaş muafakiyeti Erzurum’un önemini, Erzurum’lunun cesaretini dünyaya sergilemiş oldu.

Dururlarmıydı?

Yaşlıları, Gazi Ahmet Muhtar Paşa’ya gitmemişlermiydi?

Gitmişlerdi ve Paşaya:

“Vatan ve millet uğrunda kanlarımızın son damlasına kadar savaşmağa hazırız. Birbiri üzerine yığılacak şehîdlerimizle ikinci bir kale meydana

getireceğiz. Bütün aile ve çocuklarımızla bu asil gayenin önünde öleceğiz, ama bu şehri bırakmıyacağız...”

İşin aslı zaten orada çözülmüş.

Yaşlıları böyle düşünür, böyle karar verirde, Nene Hatunlar evdemi oturur, satırı kaptığı gibi düşmanın üstüne saldırmaz mı?

Öyle kolaymı vatan toprağından bir karışı vermek ve uğrunda savaşmamak!

Yirmi iki kasım gecesi…

Sabaha iki saat ya var ya yok.

Topdağında, Aziziye Tabyasında ateşin ardı arkası kesilmiyor.

Erzurum halkı nefeslerini almakta zorlanıyor.

Derken bir minareden, İç kale Ayaz Paşa mahallasindeki caminin Müezzini Hacı Abdullah-ki o zamanlar seksen yaşında, minareye çıkmış; eli silah tutanlara seslenmiş.

Düşmanın Aziziye istihkâmına girdiğini, eli silah tutan kim varsa!

“Haydi düşmana karşı gidiyoruz” demiş. Diğer müezzinler dururmu onlarda minarelerinde bağırmışlar:

“Düşmanı alt edeceğiz.”

Kazmasını, yabasını almışlar, orak, çekiç, kama ne geçmişse ellerine!

Analar evlatlarına:

“Haydi yiğitlerim, haydi ağalarım, sizin gibi dadaşlara kurban olayım. Şu düşmanın hakkından gelin, bizi ayaklar altında çiğnetmeyin! Analarınız sizi bugün için doğurdu” demişler.

Dualarla uğurlamışlar.

Uğurlamışlarda ne olmuş? Kendileri durmuşlar mı?

Nene Hatun durmuş mu?

Şerife Hanım, Topal Gülnaz, Name kadın, Emine Bacı ve Erzurum’lu cesur kadınlar dururlar mı?

Kimin gücü yeter onları durdurmaya.

Onlar analar, onlar evlatlarını Rus’lara bırakırlar mı?

Onlar Vatanlarını Rus’lara verirler mi?

Nene Hatun, bebeğini ve oğlunu evden bırakıp giderken:

Şehit düşen eşini düşünmedi mi?

“Sizleri Allah’a emanet ediyorum” demiş ve çıkmamışmıydı?

Ortalık cehennem yerine dönmemişmiydi?

Yarabbi ne büyük acılar yaşanmıştı orada.

Gözlerinin önünde sevdikleri şehit oluyordu?

Genç çocuklar, analarının düşman ateşi ile kanlar akan göhüslerine bakıyorlardı.

Kadınlar büyüdükçe büyüyorlardı.

İçleri yandıkça yanıyordu.

Babaları, evlatları, kardeşleri şehit düşüyordu.

Bu yürekli kadınlar ateş ediyorlar, ellerinde ne varsa onunla düşmana saldırıyorlardı.

Kar yağıyordu.

Her taraf beyaz.

Beyazın üstü kırmızı.

Ortalık kan gölüne dönüyordu ama duran yok!

Acılar içinde bağrışılıyordu ama geri çekilen yok.

Sonunda:

Rus’un tek çaresi kalmıştı, kaçmak! Onu yapmışlardı. Binlerce ölü ve yaralı bırakmışlar ve kaçmışlardı.

Aziziye kurtarılmış.

Asker ve halktan 1000 civarında şehid verilmiş.

Ama Aziziye kurtarılmış. Erzurum kurtarılmış.

Erzurum’a gittim. Oraları gördüm. Çok etkilendim.

Nene Hatun’un kabrine gittim. Dualar okudum.

1952’de buraya Aziziye şehitlerinin anıtı dikilmiş.

Ölenler orada yatıyor. Anıtta şöyle yazıyor:

“Bu gelinlik genç kızlar, ihtiyar erkekler ve nineler, kendi namusları ve Türk milletinin şan ve şerefi için saldırdılar, dövüştüler ve öldüler.

Şimdi Türk milletinin kalbinde yaşıyorlar.”

Böyle bir kahramanlık elbette dünyada duyulur ve bilinir.

93 harbi olarak bilenen, 1878’de geçen, Türk – Rus savaşında başta Nene Hatun olmak üzere birçok Erzurum’lu kadın…

Kahraman Türk kadınları, mukaddes Türk anaları…

Nurlar içinde yatın…

Nazan Şara Şatana











YORUM EKLE